14 Mart 2015 Cumartesi

VIN SANTO


Vin Santo şarabının ismini daha önce duymuşsunuzdur sanırım. Benim için beyaz şarapların en güzeli ve değerli olanı. Tatlı şaraplar grubunda yer alan bu değerli şarap hakkında birkaç efsane var. Bu efsanelerden bahsetmeden biraz genel bilgi vermek isterim. 



Bu şarap Trebbiano ve Malvasia üzümlerinden yapılan tipik bir Toscana şarabıdır. İçimi hafif ve tadı şekerli sayılabilir. İtalya'da genellikle "cantucci" adı verilen bademli bisküvileri şaraba batırıp yumuşatarak tüketilir. Eğer Chianti'ye yolunuz düşerse Vin Santo'nun yapıldığı şarap evlerinde bu mükemmel şarabı tadabilme fırsatı bulabilirsiniz:)

Gelelim ismi hakkındaki efsanelere...

Kimilerine göre Vin Santo kutsal şaraptır; hatta Zeus'un şarabı olduğunu iddia edenler bile var... (ağzının tadını biliyor tabi tanrılar tanrısı...)


Siena versiyonu ise 1348 yılında bir francescano rahibinin, veba hastalığına yakalanmış insanları bu şarapla tedavi ettiği yönünde. Bu hikaye de Vin Santo'nun kutsal yanını oluşturuyor. Ayinler sırasında bu şarap kullanılırmış Sienalılar'a göre.

Floransa versiyonu daha eğlenceli. 1349 yılında yunan din adamı Giovanni Bessarione bu şarabı içerken birden haykırmış: " Bu Xantos'un şarabı!" Xantos, bu arada Santorini'de kuru üzümlerden yapılan bir şarap adıymış; hatta Santorini adası o zamanlar Osmalılar'ın elinde imiş ve Osmanlılar orada şarap yapımı için özel bağlar kurdurmuş bir söylentiye göre. ( Bu Osmanlılar da biliyormuş hani şarap nasıl yapılırmış ya da içilirmiş :P ) Onun bu haykırmasını masadakiler de "Santos" olarak anlamış; yani kutsal anlamına gelen "Sante". O andan itibaren Xantos olmuş Santos sonra da Santo demiş Sienalılar. 

Esasında çok romantik olmayan Vin Santo şarabı efsanelerindeki tek doğru nokta, ayinler esnasında kullanılması.

Eğer Vin Santo alırsanız mutlaka cantucciler ile deneyin; şiddetle tavsiye ediyorum.

9 Mart 2015 Pazartesi

BASILICA SANTA MARIA MAGGIORE - ROMA


Roma'da bulunan devasa Santa Maria Maggiore Bazilikası, isminden de anlaşıldığı gibi Meryem Ana'ya adanmış en büyük kilisedir; ona aynı zamanda "Basilica Liberiana" da diyorlar. Neden mi? İlginç bir hikayesi var bu bazilikanın:

352 yılında 4 Ağustosu 5'ine bağlayan gece, Papa Liberio rüyasında Meryem Ana'yı görür ve ona bir yer işaret eder; bu sırada Ağustos gecesinde kar yağmaya başlar rüyasında. Bu rüyadan etkilenen Papa hemen oraya bir kilise inşa edilmesini ister. Piazza Esquilino rüyada gördüğü yerdir; yani bazilikanın bugünkü konumu.

Bazilika çok farklı tarzları bünyesinde barındırır, çünkü yüzyıllar boyunca sağlam duran bazilikaya her yeni sanat akımıyla eklemeler yapılır. Yukarıda gördüğünüz fotoğrafta bazilikanın ana girişini görüyorsunuz. Kulenin arkasına bakarsanız ikinci bir kubbeyi görürsünüz.

Bu bazilika o kadar büyük ki iki farklı yapı geniş loca ve üç ark ile birbirine bağlanmış. Sağ tarafa doğru inşa edilmiş olan kule romanesk tarzda ve Roma'nın en uzun saat kulesi ünvanını taşıyor. Girişte, loca kısımında eski bazilikaya ait olan mozaikler bulunuyor. Pek çok sanat akımının etkisinde kaldığının da canlı kanıtları bu mozaikler. Bazilikanın içi iyon sütunlarla bölümlere ayrılmış. Zemin ise mermerden yapılmış; bu da romalı mermercilerin 200lerde ne kadar başarılı olduklarının bir göstergesi. Ahşap oymalı ve altın kaplama tavan XVI yüzyıldan kalma. Halen çok iyi durumda. Tavanın kutucuklarının merkezinde ise Papa Alessandro VI. simgesi görülüyor; bu demek oluyor ki tavan inşa edildikten çok sonra papanın talebi üzerine yeniden inşa edilmiş.


Apsis ise "Trionfo della Vergine" yani Kutsal Bakire'nin zaferini anlatan mozaik ile kaplı.

Bu bazilikanın başka bir değişik özelliği de Borghese ailesinin mezarının bazilikanın altında bulunuyor olması.

Dikkat çeken başka bir nokta daha var bu bazilika ile ilgili; Saint Jerome, İncil'i Latin dillerine tercüme etmiş olan ve ismi IV. yüzyılda "Vatikan'ın doktoru" olarak anılan azizin gömüldüğü yer olması.

Saint Jerome melekler tarafından ziyaret ediliyor - Bartolomeo Cavarozzi



















Santa Maria Maggiore - Piazza Esquilino - Bazilikanın arka görünüşü

8 Mart 2015 Pazar

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ VE MİMOZA ÇİÇEĞİ - İTALYA






Kadınlar gününde neden İtalyanlar mimoza çiçeği hediye ederler?

Çoğu kişi kadınlar gününün üzücü hikayesini ve neden 8 Mart gününün kadınlara adandığını biliyordur; ama ben yine de kısa bir özet geçmek istiyorum:

1908 yılının 8 Mart günü Newyorklu "129 kadın işçi" eşit haklara sahip olmak amacıyla ve ağır çalışma şartlarına karşı fabrikalarını protesto ederlerken büyük bir yangında hayatlarını kaybederler ve 8 Mart bu üzücü olay sonrasında kadınlara adanır. 

Peki neden İtalyanlar "Mimoza Çiçeği"ni kadınlar günü için sembol olarak seçer? 

Bazılarına göre 1908 yılında yanan fabrikanın görüntüsü mimoza ağacına benzetilir; fakat çok gerçekçi başka bir açıklama daha var. 1946 yılında; savaş sonrası, l'U.D.I. ( İtalyan Kadınlar Birliği) kadınları simgeleyecek bir çiçek ararlar I. Dünya Kadınlar gününü İtalya'da kutlamak için. Aslında mimoza seçimi biraz da mecburiyetten kaynaklanır; çünkü mart ayının başında çiçeklenmiş olan çok az bitki var ve mimoza ağacı en az pahalı olanı olduğundan (savaş sonrası ekonomik kriz yaşanıyor), İtalyanlar mimozayı Dünya Kadınlar Günü sembolü olarak seçmişlerdir.